Klasik Otomobil
20. yy başlarında
ortaya çıkan yeni dostlarımız, önceleri ihtiyaçlarımızı karşılarken, savaş
sonrası 50' li ve 60’ lı yıllara gelindiğinde duygularımıza yönelerek göz
zevkimize hitap etmeye başlamış, karakterimizin bir parçasını oluşturup
neredeyse yaşam tarzımızı haykırarak imajı önemsemiştir.
Bazı Avrupalı ancak özellikle Amerikan otomobillerinde
ortaya çıkan dizayn ustalığı ve estetiği, bolca eklenen nikelaj aksesuarlarla
birlikte otomobilleri bir görsel şölen haline getirmiştir. Bu otomobiller
içinde üretildikleri yıllarda dünyaca kabul gören bir mükemmellik standardı
yakalayanlar ise zaman içinde sadece sıradan bir otomobil olarak değil sahip
oldukları tüm özellikleriyle Klasik Otomobil adıyla taçlandırılıyor…
Özellikle 50 li yıllardan itibaren hızlanan teknoloji,
keşfedilen yenilikler ve başdöndürücü değişim rüzgarlarından dünya otomotiv
sektörüde fazlasıyla etkilenmiş ve günümüze kadar pek çok otomobil örnekleri
armağan etmiştir. Özellikle içinde bulunduğumuz yeni yüzyılda kullan ve
eskiyince yenisiyle değiştir hatta eskimesini beklemeden yeniye sahip ol
sloganıyla hareket eden insanlar otomobillerini de aynı görüşle sürekli
yenilemekteler.
Ancak yeni olmalarına ve tüm teknolojik üstünlüklerine
karşın vahşice esen bu rüzgara karşı koyan ve kelimenin tam anlamıyla kıymet
bilen, eskiyi sadece zaman zaman hatırlanan nostajji kelimesinden ibaret
saymayan, geçmişlerinde en unutulmaz anlarına tanıklık etmiş kadim dostlarına
sahip çıkan ve hakettikleri değerlerini onlara veren dost canlısı insanlarda
var. Bu duyguyla hareket edip otomobillerine her zaman sahip çıkan, onlara en
iyi şekilde bakıp güzelliklerini ilk günkü gibi koruyan duyarlı kişler
sayesinde tüm dünyada yollar sıradışı renklere bürünmeye başlıyor ve adeta 21.
yy rüzgarlarına karşı ters taraftan esecek bir fırtına doğuyor…
Mutlaka dünyada bugüne kadar üretilmiş her eşyada olduğu
gibi her eski otomobilde realite olarak klasik otomobil sınıfında sayılamaz.
Manevi değerleriyse zaten çok izafi olup mutlak bu kapsam dışındadır.
70’li yıllarda neredeyse tüm gençliğini bir Kaplumbağa
Vosvos kullanarak geçirmiş ve hala o otomobile sahip birine hangi fiyatı
sorabiliriz ki ? Maddi olarak pek fazla
değeri olmayan bir eşyanın diğer taraftan bizim için paha biçilmez bir değeri
olabilir.
Ancak yinede bazı otomobiller vitrine çıktıkları yıllarda
konuyla ilgili tüm otoritelerin kabul ettiği bir farklı konumlanmaya
sahiptiler. İçinde bulundukları dönem itibarı ile bazen görsel tasarımları,
bazen mekanik yenilikleri veya teknolojik keşiflerle donanmış bedenleri onları
diğerlerinden ayırmaya yetti. Yıllar geçtikçe işte o otomobiller fiziken
eskiyip yaşlı ve yorgun bedenlere sahip olsalar bile ruh olarak hep
başdöndürücü bir etki bırakmayı başardılar.
Zaman içinde bu araçlarla ilgili yapılan eski arabalar
tanımlaması da değişerek haklı bir taç olan klasik otomobil adını almışlardır.
Esas anlamda, dünyaca tanınmış en değerli klasik otomobiller
1925-1950 tarihleri arasında imal edilen ve devasa radyatörleri, uzayıp giden
motor kaputları, her biri estetik devrimi sayılan çamurluklarla dizayn edilmiş
ünlü markalardır. Rolls-Royce, Bentley, Rispano-Suiza, Duesenberg, Bugatti,
Mercedes-Benz, Delahaye, Alfa Romeo gibi ünlüler bu sınıfta bulunurlar. 20.
yy’ın 2. yarısından itibaren bu sınıfa çok sayıda 1950`li ve 1960`lı Avrupa ve
Amerikan otomobillerin katılarak renk verdiği görülmüş ve bu sayede klasik
otomobil kavramı genişlemiştir.
Bu araçların bir kısmının ve özellikle de gerçek anlamda üst
düzey klasik otomobil sınıfına girmeyen modellerinin özellikle İstanbul’da
taksi ve dolmuş hizmeti verdiklerini orta yaşların üzerindekiler iyi hatırlar.
Her ne kadar 1. sınıf klasik otomobil sınıfında olmasalarda yine de bu kavrama
uyan pek çok özelliklere sahiptirler. Örneğin tüm Chevrolet`ler, tüm Ford`lar,
tüm Chrysler`ler genel olarak klasik sınıfından sayılmazlar ama aralarından
bazı modeller vardır ki üst düzey klasik sınıfına girmeye hak kazanmışlardır.
Bir Ford`un 50`li modelleri arasında Thunderbird, 65 – 69 arasında üretilen
Mustangler klasik düzeydedir. Aynı şekilde Chevrolet`in Corvette serisi ve 1955
modelinden sonraki tüm tenteli spor modelleri klasikleşmiştir. Yine Cadillac
gibi ünlü bir lüks markanın sınırlı sayıda üretilen Eldorado serisi her zaman
gerçek bir klasik değer taşımıştır.
Buna karşın bazı Avrupalı markalar da neredeyse tümüyle
klasik otomobil sınıfında sayılan modeller üretmişlerdir Jaguar, MG, Porsche,
Ferrari, Maserati, Lotus gibi markaları bunlar arasında saymakla birlikte bu listeye Mercedes' in 50' li yıllardan
sonra ortaya çıkardığı bazı coupe ve
cabriolet otomobillerini de ekleyebiliriz. Aynı şekilde MG’nin bazı modelleri
,Austin-Healey Triumph TR3, TR4 serisi, tüm Sunbeam ve Volvo`nun İngiltere`de
imal ettirdiği P1800 modeli ve bugün sadece isimleri kalan Hudson, Nash,
Besoto, Simca, Borgward, Glas, MSU, Studebaker, Kaiser gibi isimleri de
sayabiliriz
Günümüzde de otomobil üreticilerinin önümüzdeki dönemlerde
klasik olacağı kesinleşen hatta bazılarının şimdiden bile klasik olarak
tanımlanabilecek modeller ürettiklerine tanık oluyoruz… Ferrari F40, F50 ve
Maranello, Bugatti ve Bentley gibi markaların yalnız bazı müzayedelerde ve
kapalı garajlarda görülebilen modelleri şimdiden klasik otomobil litteratüründe
hak ettikleri yeri almış durumdalar.
Her ne kadar klasik otomobil kavramına dahil olan pek çok
Avrupalı marka ve modelleri olsada neden genellikle Amerikan otomobilleri ?
Bu sorunun cevabı galiba sağlamlık, kalite ve zamanla
aşınmayan bir yapıyı estetikle birleştiren böylelikle her devirde ve her türlü
şartlarda restorasyonu mümkün olan otomobilleri miras bırakan Amerikan tarzında
gizli. Rock`n Roll devrinin çift renklere boyanmış ve bol nikelajlı
panjurlarıyla, kuyruklu arka çamurluklarını savuran, homurtulu sekiz silindirli
motorlara sahip olanları gördüğümüzde de bunu gayet iyi anlayabiliyoruz.
İster Amerikan ister Avrupalı olsun, klasik değeri üst
sınıfta olsun veya olmasın iyi yapılan
bir restorasyon sonrasında bu otomobillerin, sağlam, güvenli, konforlu,
gösterişli, az rastlanan ve özel olmaları sebebiyle yola çıktığı zaman herkesin
gözünün üzerlerinde olmasını sağlıyor. Bu ilgi sahibinin çok hoşuna gitmekle
birlikte otomobilin bir döneme tanıklık ettiğini, belki de çocukluk veya
gençlik yıllarının hatırasına yeniden sahip olma duygusu ve sayısının onlu
rakamlarla ölçüldüğünü bilmek de ayrıca gururlandırıyor.
Belki de sadece bu sebeple bile klasik otomobil sevdası vazgeçilmez oluyor.
Klasiklerin en büyük özelliği hikayesi ve ruhu olmasıdır...Yeni nesil araçlarda bunu göremez ve bulamazsınız...
YanıtlaSil